
Ve şöyle devam ediyor:
Mehmed Akif’in en güzel manzumelerinden birinin de kahramanı olan“mecazib-i ilahiye”den Said Paşa İmamı bir gün hiç adeti olmadığı haldekomşusu Nebi Efendinin kapısını çalar ve “Bir oğlun olacak, adınıNecmeddin koy!” deyip uzaklaşır. Yeni Valide Camii İmamı ve Mahkeme-i Şer’iyye Başkatibi Mehmed Abdünnebi Efendi o gece rüyasında odasınınpenceresine bir kuyruklu yıldızın konduğunu görecek ve bu hadisedendört ay sonra doğan (29 Ocak 1883) oğluna Necmeddin adını koyacaktır.
O eski “fakir üsküdar”ın manevi ikliminde milli hayatın bütün ameliyelerinden geçen küçük Necmeddin, mahalle mektebinde başladığı hıfzını Ravza-i Terakki Rüşdiyesi’nde tamamlamış, burada yazı hocası Hasan Talat Bey’in dikkatini hemen çekmiştir. Bu ilginç adam, en kabiliyetli öğrencisine, hezaren çubukla ellerine vura vura Rik’a,Divani ve Celi Divani meşk ettirip icazet verir.
Talat Bey, kendisinin özenle yontup şekillendirdiği elması dahafazla değer kazanması için elinden tutup Sülüs ve Nesih’te üstad olan Filibeli Bakkal Arif Efendi’ye götürür… İs mürekkebinin kokusu ve kamış kalemin aharlı kağıt üzerinde kayarken çıkardığı cızırtı…Onun için yaşamak budur ve artık bol vakti vardır. O halde yazıyla yetinmemeli,bu sanatla ilgili bütün yan bilgileri vakit geçirmeden edinmelidir.Nitekim Konyalı Vehbi Efendi’den eski usülde is mürekkebi imal etmesini öğrenir, devrin en renkli şahsiyetlerinden Şeyh Hezarfen EdhemEfendi’den de ebru ve ahar öğrenmek için Özbekler Tekkesi’ne gidip gelmeye başlar.
Edhem Efendi, günümüzde şaşırtıcı bir canlılık kazananebru sanatının o günlerde yegane temsilcisidir. Bu sanatı ondan devralıp günümüze ulaştıran Necmeddin, komşuları ressam Hoca Ali RızaBey’den de renklerin birbiriyle imtizacı hususunda dersler almış ve ebruda eslafın hiç denemediği yeni bir tarza vücut vermiştir… yazılıebruyu da ilk defa o denemiştir. Çiçekli ve yazılı ebruya bunun için Necmeddin Ebrusu denilmektedir.

Bütün hocalarını son demlerinde yakalamayı başaran Necmeddin, eliniçabuk tutması gerektiğini hissetmiş gibidir. Hezarfen Edhem Efendi1904’te, Bakkal Hacı Arif Efendi 1909’da, Sami Efendi de 1912’de dar-ıbekaya intikal ederler. Babasını da 1907 yılında kaybeden Necmeddinonun yerine Üsküdar Yeni Valide Camii imam ve hatipliğine tayinedilecek ve bu görevi tam kırk yıl sürdürecektir.
Genç sanatkarı , daha sonra hat ve süsleme sanatlarını disiplinaltına almak amacıyla kurulan ve açılışı 18 Ağustos 1915’te yapılanMedreset’ül-Hattatin’de Tuğrakeş İsmail Hakkı (Altunbezer)’nın dizidibinde Celi Sülüs meşkederken ve Tuğra çekerken, çok geçmeden de aynı medresede ebru ve ahar dersleri verirken görürüz.

Yazıyla ilgilenmeye başladığı tarihten itibaren toplamaya başladığıeserlerle zengin bir hat koleksiyonu vücuda getiren ve imzasızyazıların kime ait olduğunu tereddütsüz söyleyebilen, hatta Rakım,Şevki, Yesarizade gibi çok sevdiği bazı hattatların yazılarının hangiyıl yazıldıklarını bile kestirebilen Necmeddin Okyay, tarih düşürmedeve şive taklidinde mahirmiş.
Necmeddin Okyay, 5 Ocak 1976’da dünyaya gözlerini kapadığında sönengerçekten bir kuyruklu yıldız ve göçen –herhangi bir fert değil- biralemdi.. Çünkü Osmanlı irfanı, zevki, estetiği ve medeniyetimizindireniş gücü onun şahsında özetlenmiş gibiydi.
Bir kimse Kur'anı Kerîm'i hıfza çalışarak hafız, bir başkası yazı sanatıyla uğraşarak hattat olabilir. Ebruculuk sanatını yahud klasik Türk cildi yapmayı meslek edinenler de çıkmıştır.
Âhârcilik (= kâğıt cilalama tekniği) veya eski tarz is mürekkepçiliği ile hayatını kazananlara da târihimizde rastlanır. Hat ve tezhib sanatımızın bir ayrı dalı olan «Zer - endûd» yazı hazırlamakla uğraşanlar da olmuştur.
Ama bütün bu saydıklarımı bir şahıs - en iyi şekliyle - toplayarak «gülcülük» ile râyihalandırmışsa ve «okçuluk» sporu ile gelecek nesillere kadar atabilmişse, işte onun adı Necmeddin Okyay olur! Eskiden, elinde çeşitli marifet ve hüner bulunan böyle kimselere Hezârfen (= bin fen sahibi) denilirdi ve - nurlu yüzünü hâlelendiren beyaz sakalıyla - Necmeddin Hoca, bu Osmanlı Türk tipinin ayakta kalabilen son ihtişamlı temsilcisiydi.
Üstün kabiliyetlerini yerinde kullanabilecek keskin bir zekâya da sahip olduğu içindir ki, bu kadar çeşitli sanat kollarında ihtisas derecesine varan başarıyı sağlamıştır. Hoca'da yarım iş yoktu, önce öğrenir, sonra Fuzûli gibi:
«Aşk İmiş her ne var âlemde, İlm bir kıy! û kaal imiş ancak»
mertebesine ererek âşıkane eserler verirdi.

GÜL, merhumun en büyük meraklarından biriydi. 400 çeşide yakın çeşitli renklerde gül yetiştiren hoca, resimde bunlardan biriyle görülüyor.
Hoca'nın - samimî bir tevazu ile - dâima tekrarladığı şu sözü hatırlarım: «Evlâdım, o devrin en büyük üstadlarından ders gördüm. ama kendim adam olamadım!».
Eski Türk cildi yapmayı kırk yaşından sonra kendi gayretiyle öğrenen Necmeddin Efendi'nin 1916'dan 1948 yılına kadar «Medresetü'l Hattatıyn» ve sonra Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde devam eden hocalığı 1948'den bu yana, evinde hususi olarak devam etmekteydi.
Görme kabiliyetinin azaldığı son birkaç yılda bile, adetâ onun nefesi bize bir rahmet, bir fayda idi. İmzasız yazıların hangi hattata aid olduğunu, hattâ hangi tarihte yazıldığını söylemek de Necmeddin Efendi'ye sanki Yaradan'ın bir ihsanı ve ilhamı idi.
Bu mevzuda gâibden haber verir gibi koyduğu teşhislerin çok kimselere «Vay canınal» dedirttiğine şâhid olanlar az değildir...
Sanat tarihimizde, «Necmeddin Ebrûsu» denilen çiçekli Ebrülarıyla ayrıca isim bırakan Hoca'nın bahçesi eskiden bir gül cenneti idi. Dört yüz çeşide kadar yetiştirdiği güllerin hepsinin Latince isimlerini bildirdi ve madalyaları vardı.
6 Ocak 1976 salı günü, Necmeddin Efendi'nin yarım asra yakın imam ve hatib olarak vazife gördüğü Üsküdar Yeni Valide Camii'nden kaldırılan cenazesi, Karacaahmed Sultan Mezarlığı'nda - meşhur hattat Şeyh Hamdullah (1429 - 1520) a komşu olarak - defnedildi. Böylesine dolu bir sanat hazinesini, kara toprağa gizlemenin hüznü içinde hemen kaleme alınan şu kırık dökük satırlar, onun ancak rahmetle anılmasına vesile olacaktır.
Kaynaklar ; http://www.islamvetasavvuf.org/?q=content/necmeddin-okyay
http://www.turkokculugu.com/makaleler/?yazar=arsiv
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder