10 Mayıs 2009 Pazar

Zeynep ile Kamil

Zeynep Hanımefendi ile Kâmil Paşa’nın ölümsüz aşkıyla ilgili
olarak “Rivayet muhtelif ama maksut bir.”

Katip Yusuf Kâmil Bey, atandığı yeni işine başlamak için Mısır’a
doğru yola çıktığında, o yolun sonunda kendisini yeni işinden de
önemli, yepyeni bir yaşamın beklediğini elbette bilmiyordu.

Fakat orada Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kızı
Zeynep Sultan’la karşılaştığında, yalnızca yaşamı boyunca
değil, yaşam sonrasının sonsuzluğunda da ondan ayrı
olamayacağını çok iyi biliyordu. Bir şeyi daha biliyordu Katip
Yusuf Kâmil Bey: Âşık olduğu Zeynep Hanımefendi’nin de aynı
duygular içinde olduğunu...

Çünkü Zeynep Hanımefendi de, İstanbul’dan gelen bu katip
beye âşık olmuştu ve... O da biliyordu artık, yaşamının da,
yaşamı sonrasının da Yusuf Kâmil Bey’siz olamayacağını...

Varlığı böylesi yüce aşklarda ortaya çıkan bir engel, Zeynep
Hanımefendi’yle Yusuf Kâmil Bey’in aşklarında da ortaya çıktı.
Hatta bu engel, ikisinin ortasına girdi, ikisini iki yana ayırdı.

Bu engel, okuma yazma bile bilmediği ileri sürülen Mısır Valisi
Mehmet Ali Paşa’nın kendiydi.

Kızının, bir katibe olan aşkına “Baba” kimliğiyle karşı çıkan
Mehmet Ali Paşa, yaşamındaki ilk “karşı duruş”unun yenilgisini
kızından aldı. Kızı, aşkının büyüklüğü yanında “baba sevgisi”,
“baba saygısı”, hatta “baba korkusu”nu görmezden gelmiş ve
tüm bu engellerin üstünden yürüyerek kendini, ortak
savaşımlarının “muzaffer kahramanı”nın kollarına atmıştı.

Mehmet Ali Paşa, kızının bu zaferini bir tutsak çaresizliğiyle
olduğu denli, bir “baba olgunluğu”yla da kabul etmek zorunda
kaldı.

Ve “damat adayı”nın elinden tutarak, onun önce makamını
yükseltti, sonra da o eli, “iyilik perisi” olarak anılan kızının
eliyle birleştirdi.

Zeynep Hanımefendi ile Yusuf Kâmil Bey’in aşklarına yaraşır
görkemdeki düğünleriyle, görkemli bir aşk öyküsü de
noktalanmış oldu.

Fakat çok geçmeden “hava birden bulutlandı, karardı” ve iki
âşık karı koca, sinsi bir kara kedinin aralarına girmesiyle
birbirlerinden ayrıldılar.

Bu kara kedi, Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve yönetimde etkin
bir yeri olan Abbas Hilmi Paşa’ydı. Eniştesi Yusuf Kâmil Bey’in
Fransız yanlısı olduğunu da ileri süren Abbas Hilmi Paşa,
teyzesiyle eniştesini ayırmayı başarabilmişti;
ama Padişah Abdülmecid’in araya girmesiyle daha sonra
onların yeniden biraraya gelmelerini de sağlamıştı.

Bu konuda Abdülmecid’in başlattığı girişimi daha sonra Sultan
Abdülhamid sürdürmüş ve iki âşık, kısa aralıklarla Mısır’dan
İstanbul’a getirildiler ve nikahları tazelenerek, yeniden
evlendirildiler.

Eşinden ayrı kaldığı sürede paşalığa yükselen ve artık Yusuf
Kâmil Paşa olarak anılan damada bu nikah tazelenmesi
olayında Londra Büyükelçisi Mustafa Reşit Paşa, Zeynep
Hanımefendi’ye de Şeyhülislam Arif Hikmet Bey
vekil olmuşlardı.

Uzun bir ayrılıktan sonra bu kez İstanbul’da birbirlerine
kavuşan çift, el ele vererek İstanbul’u hayır yapıtlarıyla
donatmaya başladılar.

Zeynep Kâmil Hastanesi, işte onların bu yapıtlarından biridir.

•Yusuf Kâmil Paşa kimdir?

1808 doğumlu Yusuf Kâmil Bey, bir süre Divan-ı Hümayun
Kalemi’nde çalışmış ve Mısır’a gitmiştir. Mehmed Ali Paşa’nın
güvenini kazanarak önce Mısır Hazine Kâtipliği’ne, sonra da
Mehmed Ali Paşa’nın Maiyet Kâtipliği’ne getirilen Yusuf Kâmil
Bey kaymakam rütbesiyle asker olarak, mirlivalığa dek
yükseldi; 1845’te Sultan Abdülmecid tarafından kendisine
Mirmiran rütbesi verildi.

Padişahın fermanıyla 1849’da İstanbul’a gelir ve Rumeli
Beylerbeyi rütbesiyle Meclis-i Vâlâ üyeliğine atandığı
vezirliğe de yükseltilen Yusuf Kâmil Paşa, 1852’de Ticaret
Nazırı, 1854’te Tanzimat Meclisi Reisliği’ne getirilmiş,
1862’de de Sultan Abdülaziz’e sadrazam olmuştur. Onun,
1862’de Fransızca’dan çevirdiği Fenélon’un “Telemaque”ı,
Türkçe yayımlanan ilk çeviri romandır.

•Zeynep Kâmil Hanımefendi kimdir?

Zeynep Hanımefendi, güzelliği yanısıra hanımefendiliği ve
yardımseverliğiyle de özel bir üne sahipti. Konağında
ağırladığı önemli kültür ve sanat adamlarına karşı sevgisi ve
desteğinin yanında Alevi dedeleri başta olmak üzere dönemin
din ve tasavvuf ulularına karşı gösterdiği saygıyla da
tanınmaktadır. Sokaktaki kedilere baktığını öğrendiği yoksul
bir kadına 15 altın aylık maaş bağlatması, onun sayısız
iyiliklerinden yalnızca biridir.

Zeynep Kâmil Hastanesi, Yusuf Kâmil Paşa ile eşi Zeynep
Hanımefendi tarafından, yaşadıkları semtteki özel
mülklerinde, hastalara ücretsiz hizmet vermek amacıyla
yaptırılmıştır.

İstanbul’un ilk özel hayır kurumu kabul edilen bu hastane
1862 yılında yapılmıştır. Hastane binasının ön cephesindeki
kitabede “fihi şifaun li’n nas” “onda insanlar için sağlık vardır”
yazısı (Nahl suresi 69. ayet) hâlâ okunabilmektedir.

1933’te İstanbul Belediyesi’ne devredilen hastane, 1935’te
doğumevine dönüştürülmüş, 1982’de ise İstanbul Belediyesi
tarafından Sağlık Bakanlığı’na devredilmiştir. Bugün, ilk
yapının yanında yer alan binalardaki birimleriyle birlikte TC
Sağlık Bakanlığı Zeynep Kâmil Kadın ve Çocuk Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi adıyla hizmetini
sürdürmektedir.

Yumuşak kalpli Zeynep Kâmil Hanım’ın yaptırdığı taş bina,
yapısındaki zarif görünümünü bugün de korumaktadır.
Bahçede, manolyaların, köknar ların ve dalları birbirini
kucaklayan dev çam ağaçlarının arasında bir türbe var.


Zeynep Kâmil Hanım’ın şıklığını ve konuk gelecek özeniyle bir
prenses elinin az önce değdiği duygusunu köşe vitrinlerinde
yaşatan, loş; ama aydınlık bir türbe ..